DOLAR 37,9116 % 0.16
EURO 41,2903 % 0.67
STERLIN 49,3367 % 0.74
FRANG 43,0618 % 0.45
ALTIN 3.694,75 % 0,42
BITCOIN 87.382,91 3.603

Yeni Bin Yılın Yeni Romanı – Eksodos

Yayınlanma Tarihi : Google News
Yeni Bin Yılın Yeni Romanı – Eksodos

🔴Necati Karakuş | Serbest Kürsü

 

Gebedir her sukut bir yükselişe!..

Kabil mi karşı durmak bu köpürmüş gelişe?

 

Emile Zola Germinal’i yazmış, John Steinbeck Bitmeyen Kavga’yı, Nazım Memleketimden İnsan Manzaraları’nı, Yaşar Kemal Teneke’yi ve Aziz Nesin Zübük’ü…

Bu kitapların çok önemli bir ortak noktası var. Hepsi yazarlarının yaşadığı dönemde geçiyor ve o dönemin yoksullarının gözünden anlatılıyor. Resmi tarih anlatılarında ise sadece krallardan, sultanlardan, beylerden, kiliseden veya halifeden bahsediliyor. Bertolt Brecht Okumuş Bir İşçi Soruyor şiirinde şöyle diyor:

“Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnız kralların adını yazıyor.

Yoksa krallar mı taşıdı kayaları?”

Eğer resmi tarih anlatısının dışına çıkmak ve o dönemi anlamak istiyorsanız edebiyata başvurmak zorundasınız. Tarih yazımı daha başından beri egemenlerin manipüle aracı. Kayıt altına alınan bilgiler egemenlerin ihtiyaç duyduğu bilgilerden ibaret. Osmanlı’da yapılan ilk sayımlarda askerlik için erkekler ve tarım için çiftlik hayvanları kayıt altına alınıyor. Tıpkı Nazım’ın dediği gibi: “ve soframızdaki yeri / öküzümüzden sonra gelen” kadınlarımıza bu tarihte yer yoktur. Ya da savaşlardan sonra taih yazımı beyliklerin, krallıkların istediği gibi yazılmış. Örneğin şu an herhangi bir ulusun tarihinde atalarının haksız işgali yoktur ve bu tarihte devlet büyükleri ya da dönemin varsılları dışındakiler yer bulamazlar. Edebiyat ise sözlü olarak aktarılabilmenin avantajıyla masallarla, ağıtlarla, ninnilerle ve nice farklı türlerle tarihin ötekileri olarak kalan insanımızın sesi olabilmiştir. Volkan Algan Gülay karakteri üzerinden edebiyatın bu rolünü şu sözlerle özetliyor:

“Edebiyat görünenin arkasındaki gerçeğin en güçlü sözcüsüdür.” diye başlamıştı, ‘egemen kkültüre, söyleme karşıt diskur oluşturma ve bunu her koşulda ve dönemde yapma işi en başta onun görevidir.’ Gülay’a göre edebiyat tam da bu nedenle felsefeden bile önemliydi. ‘Çünkü Gılgamış’tan beri en önce o vardı. Edebiyatın, insanı en dramatik yolculuklara çıkarırken, hayatın bin türlü ihtimalini akla hayale gelmeyecek şekillere sokup önümüze sererken verdiği neşenin kaynağı da, bu kadim bilgeliğinde saklıdır. Dilimizin ucuna kadar gelip bir türlü serbest kalamayan, ama hep içten içe kaynadığını hissettiğimiz o rahatsızlığı ancak onunla uysallaştırıp faydalı hale getirebiliyoruz. Hayatı yaşamanın ve yorumlamanın tek bir yolu olmadığını, ondan öğreniyoruz.”

Evet edebiyat, dönemi sadece egemenlerin gözünden okumanın dışına çıkabilmek için en önemli araçlardan biridir. Zola’nın Germinal’inde Napoleon’un fetihlerini değil maden işçilerini, büyüyen sanayi üretiminin toplumun çoğunluğu üzerindeki etkisini görürsünüz. John Steinbeck’in Bitmeyen Kavgasında iki dünya savaşının en kazanımlı ülkesinin başarısını değil, yoksul tarım işçisinin hayatta kalma mücadelesini okuyabilirsiniz. Nazım’ın Memleketimden İnsan Manzaralarında toprak beylerininmemlekete demokrasi(!) getirişini değil, Anadolu Sürat Katarı yolcularının; yoksul köylüden işçisine, kader mahkumundan sıtmadan veremden muzdaribine, oyun çağında çalışan çocuktan iki kat daha fazla ezilen kadınına bir Anadolu panoraması izleyebilirsiniz.

Peki bugünün gerçekliği ne ve bu gerçekliği kim anlatacak soruları, aynı zamanda bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Belki de günümüzde üretilen hiçbir romanda, tiyatro veya sinema sahnesinde içinde bulunduğumuz toplumsal çürümenin mağdurları olan bugünün insanının depresyonu Volkan Algan’ın şu satırlarında olduğu aşikarlıkta bizlere sunulmadı:

“Bir nesil yaşayacağı şehre, çalışacağı işe, oy vereceği partiye, nasıl bir insanla birlikte olmak istediğine, ne ile mutlu olduğuna, paraya mı yoksa huzura mı daha çok ihtiyaç duyduğuna bir türlü karar veremiyordu. Evlenip boşanıyorlar, çocuk yaptıkları için mutsuz, yapmadıkları için yine mutsuz oluyorlar, kalabalıktan usanıp yalnızlığı, yalnızlıktan sıkılıp karmaşayı özlüyorlardı. Gürültüden kaçıp sakinliği, sessizlikten bunalıp arkadaşlarını arıyorlar, iştahlı bir köpek gibi her mamayı koklayıp neyi yiyeceğini bir türlü seçemiyor, sürekli kuyruklarını sallıyorlardı. Her türlü değerin aşındırıldığı, inançsızlığın erdem haline getirildiği bir çağda onlara doyurulması mümkün olmayan haz ihtiyacı bırakılmıştı sadece. İnsanlığın tüm büyük hikayeleri absürt bir komediye dönüştürüldüğünden herkes durmadan gülmek, üzülse de sırıtmak, acı çekse de kikirdemek zorunda hissediyordu kendini. Oysa yeni bin yıla girerken, gelecekten çok farklı beklentileri vardı.”

Volkan Algan son iki romanıyla, yeni bin yılın insanını emekçilerin gözünden anlatan, toplumsal psikolojiyi diyaloglar aracılığıyla derinden analiz eden, güncel siyasal gelişmelere cesaretle yer veren bir edebi eser kazandırmıştır. Toplumcu bir şeyler karalamak için gözünü sadece kıra veya geçmişe dönmeyi tercih etmeyerek Zola’nın Steinbeck’in Nazım’ın ve Yaşar Kemaller’in geleneğini sürdüren yeni bin yılın ilk romancılarından olmuştur.

Ve bunları umutsuzluk aşılayarak değil, mevcut durumun tahlilinden öteye geçerek yapmıştır. Doğanın evrimselliğini, toplumun devimini, tarihin ilerleyen çarklarını pusulamız olarak göstererek:

“Yanmış bir ağacın gövdesinden çıkan yeşil fidanı görünce sevindi. En büyük felaketlerden sonra dahi yaşam devam ediyor, kendini yeniliyordu işte. Belki birkaç yıl sonra buralar yine yeşile çalacak, kara günler unutulup gidecekti. ‘Hiçbir şey olmamış gibi’ dedi içinden, ‘ama yine de bir yangın görmüş olarak.’ Olup biten her şeyden kendine pay çıkarmaktan yorgun düşse de, doğanın döngüselliğinde umut bulmak iyi hissettirdi.”

Eksodos, eski Yunanca’da tragedyaların son sahnesini ifade eden, modern Yunanca’da ise yön gösterici levhalarda ‘çıkış’ anlamında kullanılan bir terim. Volkan Algan yoksun bırakılmış halka umutla çıkış kapısını da göstermiştir. Belki gelecekteki güzel günlerimizi müjdeleyecek Maksim Gorki’nin ‘Ana’ romanı değil ama Çernişevski’nin ‘Nasıl Yapmalı’sı olmaya aday bir eser üretmiştir. Bu değerlendirme ne biçimsel ne de içeriksel bir benzetme niyeti taşımaktadır. Yalnızca tarihte oynayabileceği bir role yakıştırmadır. Mutlaka okuyun, beğeneceksiniz çünkü “anlatılan sizin hikayeniz”.

 

Aktörleri Değil Senaryoyu Değiştireceğiz

Erciş Haberleri
deneme bonusu veren siteler
deneme bonusu veren sitelerdeneme bonusu veren siteler