✍ Haber: Dr. İsmail Sarp Aykurt
“Depremzede yurttaşlar göç ettikleri Mersin’in Tarsus ilçesinde yeni yaşantılarını “geçmişin gölgesinde” kalarak anlatıyor. Depremzede yurttaşların çoğu ise bir konuda hemfikir: Hepsi fiziksel olarak burada farklı yerlerde olsalar da, akılları hala memleketlerinde ve özlem hep ağır basıyor…”
9. Köy’den İsmail Sarp Aykurt’un haberine göre, göç süreci boyunca Mersin’de nüfus yaklaşık yüzde 40 oranında arttı. Resmi rakamlara göre 180 bin, belediyenin şebeke suyu kullanımından elde edilen istatistiklere göre 350 bin, sivil toplum örgütlerine göre ise yaklaşık 40 bin artarak 2 milyon 700 bini aştı.
“Eğitimim için göç etmek zorunda kaldım”
“Şehri ve ailemi terk etmek istemiyordum. Çünkü ben Tarsus’a geldiğimde daha 1 ay olmuştu deprem olalı… Artçı şokların sürekli devam etmesi, ailemin hayat şartlarının zorluğu gibi nedenler beni sürekli geriye itti. Ancak benim Tarsus’a göç etmemde temel bir amacım vardı. Sınava hazırlık dönemindeydim ve iyi kötü bunu devam ettirmek zorundaydım. Yani eğitim gerekçesiyle bir göç oldu bu. İlk geldiğim süreçte yaşadığım zorluklar, dört duvarla çevrili bir evde kalmak, yüksek yapılara çıkmam oldu. Bunların yanı sıra sürekli ailemi düşünüyor olmak beni etkiliyordu. Gittikçe bu sürece alıştım. Zamanla çevremde olan insanların sıcak yaklaşımları, kucaklayıcı tavırları ne kadar iyi gelmiş olsa da bazı durumlar beni çok etkiliyordu.”
“Bu nasıl depremzede?’ sözleri duydum, sınavdan sonra geri döndüm”
“Zorunlu göç insanın zoruna gidiyor…”
Depremin hemen sonrasında Tarsus’a göç edenler, kendilerine tahsis edilen kitlesel ikamete uygun alanlarda konakladı. Bunlar arasında öğretmen evi, kapalı spor salonu ya da ibadet alanları gibi mekanlar öne çıkarken, şimdilerde durum depremden etkilenen yurttaşların şehre ve mahallelere dağılması ile değişmiş görünüyor.
Tarsus Kavaklı Mahallesi de depremden etkilenen birçok yurttaşın ikamet ettiği yerlerden biri olarak öne çıkıyor. Mahalleye depremden bir süre sonra yerleşen Melahat Sakızçı, Antakya’ya bağlı Esentepe’den geldiklerini, memleketleri Hatay’ın durumunun yeniden inşa edilemeyecek kadar kötü durumda olduğunu düşündüğünü söyledi.
“Buraya istekle gelsem zoruma gitmezdi. İstemeyerek ve mecburi olarak gelince insanın da çok zoruna gidiyor. İlk günü unutmak kolay değil. İki katlı müstakil bir evde oturuyorduk. O gün dışarısı çok soğuk ve yağışlıydı. Kendimizi avluda bulduk. Her yer görünmez olmuştu. Açıkçası resmen şok geçirdik. Ne ağlayabiliyoruz ne de başka bir şey yapabiliyoruz. Bizim ev yıkılmamıştı ancak ağır hasar almıştı. Tüm duvarlar gitmişti. Zaten böyle kalmasaydı biz sağlam kalamazdık. Şöyle anlatayım, biz bir hafta sonra ağlamaya başladık.”
“Bir süre Nevşehir’de kaldıktan sonra Tarsus’a geldik”
“Nevşehir’de olan oğlum bize önce ulaşamamış. Biz de direkt köye gittik. Köyümüz sağlamdı ancak orada hiç bir şeyimiz yoktu. Eşim ise Antakya’da kaldı. Daha sonra bize ulaşan oğlum bizi Nevşehir’e götürdü. Bir süre orada kaldık.”
“Benim annem burada yapamadı. Köye gitti. Altınözü’ne bağlı Bozkalesi köyü bizim köy. Antakya’ya geri gitsek, ev yok. Her taraf harabe, komşuların yok. Ölen, bizim gibi göç eden… Devlet bize kira yardımı yaptı. Üç keredir alıyoruz. Konteyner ile ilgili bir durum oldu. Konteyner istersen kaydoluyorsun. Konteyner çıktığında ise ev kirası vermiyorlar. Konteynerde devlet tarafından bazı şeyler karşılandığı için bu defa da ev kirası kesiliyor. Bazı komşularımız konteynerde. Bize sıcak, zor oluyor dediler.”
“Bizim evimiz olsa gideriz inan ki, niye gitmeyelim?”
“Zaten Antakya’nın yarısından çoğu kiracı. Herkes ev sahibi değil ki. Kiminin 20 tane evi var, hep kiracı gerisi. Peki o kiracılar ne olacak? Kiracılar için mecbur ev yapılması gerekiyor. Bizim memleketimiz orası ve bizim de gitmemiz gerekiyor. Mesela sadece ev sahiplerine ev yaparlarsa biz nereye gideceğiz? Evimiz olursa gideriz, neden gitmeyelim ki? Eşim de orada çalıştığı için mecburen, tayin de olmuyor. Hatay’da kalması gerekiyor. Çünkü ihtiyaç var orada.”
“Önce Kazanlı’ya geldik, ev için aracı oldular”
“Buraya gelişimiz biraz denk geldi diyebilirim. Biz normalde Mersin Kazanlı’ya ablamın yanına geldik. Ama kalabalık olduğu için rahat olamadık. Ben, ablam, çocukları, eniştem, diğer ablam, yine çocukları, gelin derken kalabalık oldu ortam. Sonra ablamın eşinin yeğeni vasıtasıyla burayı bulduk. Biz de ‘Yeter ki kalacak bir yerimiz olsun. Hiç sıkıntı değil’ dedik.”
“Kimse evini bırakıp da buraya gelmez”
“Kimse evini barkını bırakıp da buraya gelmez” diye konuşan D.E, şöyle devam etti:
“Biz Antakya Turunçlu’da yaşıyorduk. Merkeze çok yakın. Antakya Turunçlu, Güzelburç, Armutlu çok kötü bir hal aldı deprem sonrasında. İskenderun’da da hasar oldu ama merkez kadar değil. Mesela Altınözü çok hasar almadı, nadiren. Bizim evi daha geçen hafta kaldırdılar. Birinci katımız yıkılmış duvarları da komple enkaz olmuştu. Sadece bina, öyle boşlukta sallanıyordu. Biz oradan sağ çıktık. Şu an tamamıyla yıkıldı ve daha geçen hafta yıktılar. Ablamdan mahallemizin videosunu istedim. Alt üst olmuş durumda… Artık daha önce yaşadığımız yeri tanıyamaz, çıkaramaz durumdayız, o hale geldi.”
“Konteynerkentte nerede yaşayacağımıza karar veremiyoruz”
“Devletin 3 bin lira kira yardımı bitecek, ev sahibi kira almaya başlayacak”
“Hem eşim hem de ben ailemizden uzağız. Zamanı belirsiz. Çünkü ev yapmak da zor. Şu an orada içinden çıktığımız ev benim adıma olmadığı için bir şey yapamıyorum. Ev eşimin babasının adına. Elim kolum bağlı. Sadece internetten prefabrik ev fiyatlarına bakmakla yetiniyorum. Onda da fiyatlara bakıyorum ama uçuk fiyatlar. Daha önceki evimiz 4 katlıydı, büyük ve geniş bir evdi. Şimdi ben zaten büyük ya da 4 katlı bir ev yapamayacağım. Mecburen 2 katlı bir ev yapamaya çalışacağız, 1 kat da yanına… Ama maddi durum yok ki. Şu an 3 bin lira kira yardımı alıyoruz devletten, o da bir sene. Zaten kira yardımı bitecek, ev sahibi kira almaya başlayacak. Yani nereye gitsek elimiz kolumuz bağlı.”
Antakya’dan, Mersin Adanalıoğlu Mahallesi’ne göç
“Allah hiç kimseye böyle bir acıyı yaşatmasın. İlk gün herkes okuluna işine hazırlanıp yatmıştı. Ben dördü çeyrek geçe uyanmıştım. Zaten gece evi gezdim, çocuklara bakındım ve dışarıda ciddi bir yağış vardı. Daha sonra yeniden yatağa geçtiğimde bir anda sallanmaya başladık. Eşimle birlikte çocukları çıkartmaya çalıştık, kapının kilidi dönmüştü. Kendimizi zorlukla dışarı atmıştık.”
bindikten sonra nereye gideceğimizi kara kara düşünmeye başladık. Ayağımızda ne terliğimiz vardı, ne çorap ne de hırka, ceket gibi bir şey… Hava gerçekten de buz gibiydi diyebilirim. Böyle bir şey sadece filmlerde izlemiştim. Herkes çığlık çığlığaydı. Hepimiz akrabalarımızı merak ediyorduk ve telefonlar çekmiyordu. Tamamen bir şehir kaybolmuştu…” diye konuştu.
“5 günde apar topar Mersin’e geldim. Eşim gelmek istemedi. Hiçbirimiz o sürede normal düşünemiyorduk. Çocuklarımı alıp abimle geldim. Tam 12 saatte Mersin’e yetişmek gerçekten çok kötüydü. Bunu anlatırken size gerçekten zorluk yaşıyorum. Tekrar yaşıyormuş gibi hissediyorum çünkü”.
“İşimiz yok, iyi de değiliz; günlükçülük yapıyor, biber topluyoruz”
“Açıkçası burada yaşayamıyorum. Ailem burada olsa da aile yetmiyor. Gelen yardımdan da hiçbir şey almadım. Çünkü kendimi çok tuhaf hissettim. Bir de benim gibi, yani herkes öyle bakıyor gibi geliyor bana. Çekinerek bir şey istiyoruz. Mersin’e gelmeden istediklerim olmuştu ama alamamıştım. Çorap istemiştim mesela onu da alamamıştım. Şu an ben işsizim. Ailenin yanındayız ama yetmiyor. Nasıl olacak onu da bilmiyorum. Her tarafa iş başvurusu yaptık. Eşim de İŞKUR’a gitti, fabrikalara gitti. Belediyeye de gittik ama yok. Şu an günlükçü olarak arada bir seranın altında biber topluyoruz. Her zaman çıkan bir şey de değil bu. Bir şekilde geçiniyoruz. Çocuklarımı okula kaydettim, hayatlarına kaldıkları yerden devam etsinler istiyorum. Onlar iyi ama biz iyi değiliz…”