DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Türkiye’de Kadın Gazeteci Olmak: “Tekçi ve tahakkümcü bir zihniyetle yönetilen ülkede sansür kaçınılmazdır”

Yayınlanma Tarihi : Güncelleme Tarihi : Google News
Türkiye’de Kadın Gazeteci Olmak: “Tekçi ve tahakkümcü bir zihniyetle yönetilen ülkede sansür kaçınılmazdır”

Kadın gazeteciler, Türkiye’deki gazeteciliği ve kadın gazetecilerin mesleklerini icra etmekte yaşadıkları olumsuzlukları Çukurova Bülten’e anlattı. Kadın gazeteciler, sansüre, baskıya karşı gelerek ve cinsiyetçiliğin gölgesinde mesleklerini sürdürmeye çalışıyor.

✍ Feyza Çebi (Çukurova Bülten-Ankara)

Türkiye, Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2023 verilerine göre 180 ülke arasında 165. sırada. Ülkede şu anda 16 Gazeteci ve Medya çalışanı da tutuklu yargılanıyor.

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Ocak 2023’de Türkiye’de Gazetecilik: Algı ve Profil Araştırması başlıklı bir rapor yayımladı. Rapor, Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun (EFJ) desteği ile yapıldı ve araştırmanın saha çalışmasını Adhoc Araştırma kurumu yürüttü.

Bu rapordan hareketle, farklı mecralarda gazetecilik mesleğini icra eden kadınlara çalışma süreçlerinde karşılaştıkları durumları sorduk.

“Muhalif denilebilecek kurumlarda çalıştım ve bazen “sıfat takmama, birilerini kötülememe/yüceltmeme’’ gibi gazetecilik dediğimiz şeyi uygulamaya çalıştığım noktada ‘’Bizim habercilik çizgimiz bu değil, kötülemen lazım.’’ denildiği oldu ve bu sebeple haberim yayınlanmadı”.

“HABERLERİMİN YAYIMLANMADIĞI ÖRNEKLER YAŞADIM”

Kısa bir süre önce mesleğe ara veren Büşra, şimdiye dek muhalif basında çalışmayı tercih ettiğini söylüyor ve ‘muhalif’ gazetecilikten kaynaklanan sorunları anlatıyor:

‘’Çalışmaya başladığımdan bu yana, en az sansüre maruz kalacağımı düşündüğüm kurumlarda çalışmaya gayret ettim. Belki standartları, şartları ve getirisi azdı ama daha rahat hissettiğim yerlerde çalıştım. Haber yaparken ağdalı bir dil kurmanın, ajite etmenin, hakaret etmenin, sıfat takmanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Bunun dışında da belli haber konuları sizin için sıkıntı olabiliyor. Sadece haberi nasıl yazdığınız, içeriği nasıl oluşturduğunuzdan ziyade, o haberin doğrudan konusu da problem olabiliyor. Ancak yine de etik değerler çerçevesinde haberler yapmaya çalıştım. Öte yandan yine de sansüre maruz kaldığım zamanlar oldu. Muhalif denilebilecek kurumlarda çalıştım ve bazen “sıfat takmama, birilerini kötülememe/yüceltmeme’’ gibi gazetecilik dediğimiz şeyi uygulamaya çalıştığım noktada ‘’Bizim habercilik çizgimiz bu değil, kötülemen lazım.’’ denildiği oldu ve bu sebeple haberim yayınlanmadı.’’

Habercilik faaliyetlerinden ötürü Büşra, alanda polislerin gazetecileri tanıdığını ve değişik muamelelerde bulunduğunu söyleyerek şunları ekliyor:

“Habercilik faaliyetlerinden ötürü maruz kaldığım şeylerden biri de, alanda eylem haberlerini takip ederken polisler tarafından yapılan müdahaleler oldu. Her eyleme giden gazeteciler de belli olduğu için polislerin artık sizi tanıması ve garip muamelede bulunması olabiliyor. Benim ve kadın gazeteci arkadaşlarımın bu konuda muhakkak yaşadığı durumlar oldu. Şu ana kadar dava veya duruşma sürecim olmadı.

“Muhalif bir gazeteciysen her türlü baskıya, sansüre maruz kalırsın ama muhalif olduğun yetmezmiş gibi bir de Kürt ve hele hele de kadın bir gazeteciysen, sana yönelik baskı sarmalını katlayarak üzerine çekmişsin demektir.’’

“SANSÜR BİR POLİTİKAYA DÖNÜŞEBİLİYOR”

JinNews muhabiri Öznur ise sansüre ‘’Kürt Kadın Kimliği’’ üzerinden maruz kaldığını söylüyor; yaptığı haberle beraber yaşadıklarını anlatıyor.

“Sansür bir yönetim şekline dönüştüğü ve politika halini aldığı için sadece gazeteciler değil ülkede yaşam süren yurttaşlar da yaşamın her alanında sansüre maruz kalabiliyor. Herkesin kendileri gibi düşünmesini, davranmasını ve yaşam sürmesini bekleyen bir sistem ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla farklı düşünce ve söylemleri dört duvara hapsetmeye çalışan bir iktidarın sansür politikasının uygulayıcıları da elbette ki yargı mekanizması oluyor.

Ülkede yaşayan her gazeteci gibi ben de sansüre ve yaptığım haberlerden dolayı yargı ve emniyet tacizine maruz kaldım. Elbette bunda Kürt kimliğimin rolü çok daha belirgin. Muhalif bir gazeteciysen her türlü baskıya maruz kalırsın ama bir de Kürt ve hele hele de kadın bir gazeteciysen sana yönelik baskı sarmalını katlayarak üzerine çekmişsin demektir.’’

‘’Haberlere dair gelişmeleri dijital medya hesaplarımdan paylaşmam nedeniyle hakkımda “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamasıyla soruşturma açıldı. İşin absürt yanı ırkçı saldırıları gerçekleştirenlere değil, ırkçı saldırıları haber yapan bana soruşturma açılıyor olmasıydı.’’

Yaptığı haberler dolayısıyla hakkında çok fazla soruşturma açıldığını ve hala devam eden davaları olduğunu söyleyen Öznur yaptığı haberlerden birine açılan soruşturmasını anlatıyor: ‘’Size hakkımda açılan bir soruşturma ile durumun absürtlüğünü özetlemek istiyorum. Konya’da katledilen Dedeoğulları ailesini (aynı aileden 7 kişi katledilmişti) hatırlarsınız. Ülke gündemini sarsan bir katliamdı. Katliam gecesi Konya’ya gitmiş ve uzun süre haber takibi için orada kalmıştım. Katliamın her gelişmesini yakından takip ediyordum. Öyle ki failler arasındaki telefon görüşmelerini de açığa çıkarmıştım. O sıralar ülkede ırkçı saldırı ve ırkçı katliamların çok yoğun yaşandığı bir süreçti. Suriyeli mültecilere yönelik pogrom girişimi olan Altındağ olaylarında yaptığım haberler, Konya’da yaptığım haberler ve bu haberlere dair gelişmeleri dijital medya hesaplarımdan paylaşmam nedeniyle hakkımda “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamasıyla soruşturma açıldı. İşin absürt yanı ırkçı saldırıları gerçekleştirenlere değil, ırkçı saldırıları haber yapan bana soruşturma açılıyor olmasıydı. Yalnızca bu örnek bile gelinen noktayı ortaya koyuyor.’’

Çağla: ‘’Seçtiğim haberleri otomatikman filtrelediğim olmuştur.’’ diyerek ilkeli gazetecilikten ödün verilmemesi gerektiğini düşünüyor:

“Sansüre maruz kalmadım ama otosansür için aynısını söyleyemem. Her kurumun belirli hassasiyetleri, yayın politikaları var. Buna göre tabii ki seçtiğim haberleri otomatikman filtrelediğim olmuştur. Ne yazık ki Türkiye’de çok sesli mecralar yok. Var olanlar da çorbaya dönüşüyor. Yine de belirli ilkelerden ödün vermemek önemli bu süreçte.’’

Günümüzde Yapay Zeka konusu gündemden düşmüyor. Yapay zeka,  ‘’Verilerden anlam türetmek ve kendi kendine öğrenen sistemler oluşturmaktır’’ şeklinde tanımlanıyor. Türkiye şu anda Uluslararası Yapay Zeka Endeksi’nde 160 ülke arasında 47’nci sırada. Gazeteciler de Veri Gazeteciliği ve Yapay Zekayı kullanıyor. 

‘’Bazen araştırma dosyalarında veriyi ayıklama, özetleme veya veriyle ilgili yan araştırmaları yapmada yapay zeka büyük kolaylık sağlıyor.’’

Dış Haber ve Teknoloji haberleri editörlüğü yapan Çağla, Araştırmacı Gazetecilik reflekslerinin gerilediğini, bu sebeple veri gazeteciliği yöntemlerini kullanmadığını söylüyor.

“Türkiye’de araştırmacı gazetecilik refleksleri gerilediği için çoğu zaman veri gazeteciliği yöntemlerini kullanmıyoruz ne yazık ki. Dış haberde genelde analizler iş görüyor. Bazen araştırma dosyalarında veriyi ayıklama, özetleme veya veriyle ilgili yan araştırmaları yapmada yapay zeka büyük kolaylık sağlıyor. Sohbet botları güzel özetler çıkarıyor, hatta veriyi görselleştirmede de kullanıyorum onları.’’

‘’Yazacağım haberi veya makaleyi benim yerime robot yazmaya başlarsa varlığım anlamsızlaşmaya başlar. İşte bu da tam olarak çağımızın en zehirli sistemi olan kapitalist modernitenin insanı duygu ve düşüncelerinden arındırarak mekanik bir sisteme bürümek istemesi sonucunu doğurur.’’

Gazeteci olarak Öznur, teknolojinin mesleği tembelleştirecek bir durum olduğunu söylüyor:

“Teknolojik konforun artmasının elbette birçok avantajı var ancak bir o kadar da dezavantajı olduğunu düşünenlerdenim. Yapay zekanın insan zekasının neredeyse önüne geçtiğini veya geçme tehdidi yaşadığını düşünecek olursak, varlığımızın giderek manasızlaştığını ifade edebilirim. Yazacağım haberi veya makaleyi benim yerime robot yazmaya başlarsa varlığım anlamsızlaşmaya başlar. İşte bu da tam olarak çağımızın en zehirli sistemi olan kapitalist modernitenin insanı duygu ve düşüncelerinden arındırarak mekanik bir sisteme bürümek istemesi sonucunu doğurur. Netice itibariyle de robotlaşmaya ve mekanikleşmeye başladığımız an özünde sosyal bir varlık olan insan olarak benliğimizi yitirmeye başlarız.’’

Ekonomik Krizin hat safhada olduğu, emeğin değersizleştirildiği ve sömürüldüğü bir ülkede yaşamak bir sınav halini aldı. Uzun mesai saatleri, düşük maaşlar ve sosyal güvencenin olmadığı koşullar gazetecilerin çalışma hayatını belirliyor. Diğer yandan gazeteciler için, artan siyasi ve sosyal gerilimler nedeniyle de sürekli baskı altında olunan ve koşulların değiştiği bir ortam söz konusu. Tüm bu olguları kadın gazeteciler erkek gazetecilere oranla daha çok yaşıyor:

“Kimi zaman, evlilerse ‘sen şimdi yavrularsın bir de’ denilerek bunun bir eksi/eksik olduğunu ima eden, ya da doğrudan söyleyen gazeteciler var’’

“Kadın gazeteciler erkek gazetecilerden genel itibariyle daha çok maaş alıyor. Erkek gazetecinin terfi alması, işinde yükselmesi, yönetici olabilmesi kadına nispeten daha kolay. Erkek gazeteciler bir şekilde üstün tutuluyor. Bu sadece gördüğüm bir şey değil. Üst jenerasyonumdaki kadınlar da aynı şeyleri düşünüyorlar. Kimi zaman, evlilerse ‘’sen şimdi yavrularsın bir de’’ denilerek bunun bir eksi/eksik olduğunu ima eden, ya da doğrudan söyleyen gazeteciler olduğunu arkadaşlarımızın deneyimlerinden biliyoruz.’’

Gazetecilerden her iş yapmalarının beklendiğini, yine de düşük ücretlerle çalıştırıldığını söyleyen Büşra, sözlerine şu şekilde devam ediyor: ‘’Sadece haber konusu bulmak bile başlı başına bir iş. Kontaklar kurmak, söylediklerini teyit etmek, oturup onu güzelce yazmak ya da video kurgusunu yapmanın her biri birer emek. Şu an gazetecilerden, masrafı azaltmak için her işi yapmaları bekleniyor. Kurgucu, kameracı, sesçi, sosyal medyacı… tabii bir de onu sosyal medyada pazarlayacaksın. Beş kişilik bir işi sana bir maaşa yaptırıyor.’’

Büşra, ağırlıklı olarak gazeteciliğin büyük şehirlerde yapıldığını ve şehirde geçinmenin zorluklarını şu şekilde anlattı:

“Ev bulman, o evi doldurman, kirasını, faturalarını ödemen gerekiyor. Artık ucu ucuna bile geçinemeyecek hale geliyorsun. Bu mesleğin para kazanmak için değil idealist bir şekilde yapmamız telkin ediliyor. Gazeteciliği bırakmak zorunda kalıyorsun. Mesleğin başındayken, bundan para kazanamayacağımızı biliyorduk. Burada ciddi bir emek dönüyor. olurdu. Çalışma koşulların sürekli kötüleşebilir ama maaşın artamaz.’’ 

“Bana bizzat, ‘’Ailen destek olmuyor mu?’’ bile denildi. Ailem bana destek olmak zorunda değil. O yöneticinin bunu bir erkeğe sorduğunu düşünmüyorum.’’

Zam istediğin zaman, “Biz burada başka bir şey yapmaya çalışıyoruz’’, ‘’Sen buranın ruhunu anlamamışsın’’, ‘’Biz bir mücadele veriyoruz’’ diyebiliyorlar. Bunu erkeklere de yapıyorlar. Kadınlara ekstra bir de ‘’Evi geçindiren sadece erkekler. Onların paraya ihtiyacı var.’’ gibi. Kadınların kendi hayatlarını kurmaya çalıştıklarını anlamak istemiyorlar. Bana bizzat, ‘’Ailen destek olmuyor mu?’’ bile denildi. Ailem bana destek olmak zorunda değil. O yöneticinin bunu bir erkeğe sorduğunu düşünmüyorum.

“Basın ve medyada günümüzde büyük oranda iktidar tekelinde bulunan bir “sektör” olduğu için sitemin “finansal kölesi” olarak da ifade edebiliriz.’’ 

Öznur, erkek tacizine ve finansal tehditlere maruz kalan kadın gazetecilerin finansal yeterliliğin erkeklere oranla daha güç olduğunu söylüyor:

“Ekonomi, mevcut konjonktürde toplumun yaşadığı en büyük kriz. Finans ve teknoloji çağında finansal yeterliliğin sağlanamıyor olmasının başlıca nedeni elbette yürütülen iktidar politikaları. Basın ve medyada günümüzde büyük oranda iktidar tekelinde bulunan bir “sektör” olduğu için sitemin “finansal kölesi” olarak da ifade edebiliriz. Ana akım medyaya baktığımızda açlıkla terbiye edilmeye çalışılan ve ekonomik gelirini yitirmemek adına dayatılan tüm sansürleri kabul eden bir medya realitesi ile karşı karşıyayız. E tabi daha düşük ücretlerle ama daha ilkeli koşullarda mesleğini icra eden bir de muhalif basın ve özgür basın hakikati var. Bu yapının içinde (her iki mecra için de) kadın olmanın dezavantajları elbette daha fazla.’’

 “Mobbing” ve “taciz” günümüzde kadınların en ciddi sorunlarından biri olmaya devam ediyor. Öyle ki işyerinde, sokakta veya yaşamın herhangi bir alanında mobbinge veya tacize uğramayan kadın neredeyse yok. Kadın gazeteciler belki de bu durumu en yoğun yaşayan kesimi oluşturuyor. “

JinNews muhabiri Öznur: “Kadın mücadelesi ve cins bilincinin gelişmesiyle birlikte artık kadınlar maruz kaldıkları tacizlere sessiz kalmıyor ve tepkilerini açığa çıkarabiliyorlar.’’

“Özelde sahada aktif çalışan kadın gazeteciler, eril zihniyetin tahakkümü altında bulunan ve erkleşen mekanizmaların içinde bu durumu çok yoğun bir şekilde yaşıyor. Sahada haber takibi yaparken bir yandan polis tacizine maruz kalan kadın gazeteciler öte yandan haber kaynağı tarafından taciz edilebiliyor. Örneğin gecenin ilerleyen saatlerinde haber kaynakları (genellikle erkekler) arayabiliyor veya rahatsız edici yakınlıkta iletişim kurmak isteyebiliyorlar. Erkek kaynakların kadın gazetecileri taciz ettiği sayısız örnek var. Kadın mücadelesi ve cins bilincinin gelişmesiyle birlikte artık kadınlar maruz kaldıkları tacizlere sessiz kalmıyor ve tepkilerini açığa çıkarabiliyorlar. Kadın gazeteciler de büyük oranda taciz ve mobbinge sessiz kalmayarak genellikle dijital medya aracılığıyla sesini kamuoyuna duyuruyor.’’

Tutsak bulunan tüm gazeteci arkadaşlarımızın bir an önce fiziki özgürlüğüne kavuşması en büyük dileğimiz.   

tgc

Çukurova