İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin, dün diğer üst düzey yetkililerle birlikte seyahat ettiği helikopterin ülkenin Doğu Azerbaycan eyaletinde düşmesi sonrasında hayatını kaybettiği açıklandı.
63 yaşındaki Cumhurbaşkanı, uzun süredir İran’ın en yüksek otoritesi olan dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in doğal halefi olarak görülüyordu.
Yargı ve dini seçkinler arasında derin bağlantılara sahip olduğu bilinen, dini açıdan muhafazakar ve katı bir politikacı olan Reisi, ilk olarak 2017’de cumhurbaşkanlığına aday olmuş ancak kazanamamıştı. Reisi, 2021’deki seçimlerde Cumhurbaşkanı olarak seçildi.
Gençlik yılları
Reisi, 15 yaşındayken ünlü Kum dini okulunda eğitim görmeye başladı ve dönemin birçok Müslüman aliminden eğitim almaya devam etti.
20’li yaşlarının başında çeşitli şehirlerde savcı olarak görev yapan Reisi, sonrasında başkent Tahran’a savcı yardımcısı olarak atandı.
1988 yılında siyasi mahkumların infazını denetleyen bir komitenin parçası olan Reisi’nin burada 5 ay boyunca yaptığı görev süresince birçok muhalif idam edildi. ABD yönetimi, bu gerekçeyle kendisine yaptırımlar uygulamaya başladı.
Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta, “ölüm komitesi” olarak da anılan infaz ekibinin, o dönem esas olarak komünistleri öldürmesi.
İran’a siyasi infazlar bahanesiyle yaptırım uygulamaya başlayan ABD, aynı dönemlerde Latin Amerika’nın birçok ülkesinde faşist darbeleri destekledi, bu ülkelerdeki komünistlerin katledilmesinin birincil aktörü oldu. ABD yine aynı dönemde Afganistan’da sosyalist hükümete karşı mücahitleri ve Taliban’ı desteklemişti.
Reisi, Humeyni’nin yerine geçen Ayetullah Hamaney’in yönetimi altında siyasi yükselişe devam etti. 7 Mart 2016’da Meşhed’deki en büyük dini vakıf olan Astan Kudüs Razavi’nin başkanı oldu. Bu onun İran’ın “müesses nizam”ındaki konumunu pekiştirdi.
Cumhurbaşkanlığı yarışı
Reisi ilk kez 2017’de yeniden seçilmek için yarışan Hasan Ruhani’ye karşı cumhurbaşkanlığına aday olmuştu.
Ruhani, İran’ın 2015’te dünya güçleriyle imzaladığı nükleer anlaşmanın müzakerelerini yönetmiş ve yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran’ın nükleer programını kısıtlamıştı.
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) olarak bilinen 2015 nükleer anlaşmasını eleştiren Reisi, İran’ın siyasi sistemi içinde siyasi ılımlı olarak görülen Ruhani’den daha katı bir bloktan geliyordu.
Reisi, yenilgisinin ardından bir sonraki cumhurbaşkanlığı kampanyasını planlamaya başladı. Haziran 2021’de oyların yüzde 62’sini aldı. Ancak birçok reformcu ve ılımlının adaylığının engellendiği bu seçimlerde katılım oranı yüzde 48,8’e kadar düştü.
O süreçte nükleer anlaşma, dönemin başkanı Donald Trump’ın yönetimi altındaki ABD’nin anlaşmadan tek taraflı olarak geri çekilmesi ve İran’a yönelik yaptırımları yeniden uygulamaya koymasıyla darmadağın olmuştu. Bu durum, İran ekonomisini ciddi şekilde etkiledi.
Ülkede Ağustos 2021 itibarıyla ölü sayısının 97 bin aşmasına neden olan Covid-19 pandemisi, durumu daha da kötüleştirmişti.
Reisi’nin iç siyasetteki bağlantıları
İran’ın dini kurumlarında güçlü bir referansı olan Reisi’nin, Humeyni’nin yanı sıra kendisini çeşitli üst düzey pozisyonlara atayan Hamaney ile de sağlam ilişkileri vardı.
Reisi ayrıca hükümetin tüm organlarıyla, orduyla, yasamayla ve güçlü teokratik yönetici sınıfla iyi ilişkiler sürdürmeyi başardı.
Diğer yandan Reisi, dış yaptırımların ardından yaşam standardının kötüleşmesi nedeniyle halkın öfkelendiği bir dönemde İran’a liderlik etti. Reisi bir yandan da bu dönemde savunma bütçesine iç meselelerden daha fazla ağırlık verdiği gerekçesiyle eleştiriliyordu.
Mahsa Amini protestoları
2022’nin sonlarında, 22 yaşındaki Mahsa Amini’nin, Tahran’daki bir metro istasyonunda başörtüsü kurallarına uymadığı iddiasıyla tutuklayan İran ahlak polisi tarafından gözaltındayken öldürülmesi üzerine kamuoyunda öfke patlak verdi.
Kadınların başörtülerini çıkardığı, yaktığı ve saçlarını kestiği protestolar aylarca sürdü ve İran yönetimini sarstı.
Yabancı insan hakları örgütlerine göre, güvenlik güçlerinin protestoları dağıtmak için müdahale etmesi sonucunda yaklaşık 500 kişi hayatını kaybetti. 2023 yılının ortalarında sona eren protestolardan sorumlu oldukları iddiasıyla yedi kişi idam edildi.
ABD ve İsrail’le gerilimler arttı
Reisi, cumhurbaşkanı olduğu dönemde içeride olduğu kadar uluslararası alanda da gerilimler yaşadı.
ABD’nin nükleer anlaşmaya karşı tutumundan ve diğer imzacıların anlaşmayı koruyamamasından dolayı öfkelenen Reisi, bu dönemde İran’ın nükleer programını hızlandırdığını ancak bomba üretmekle ilgilenmediğini açıkladı.
Yakın zamanda da, İsrail’in sekizinci ayına yaklaşan Gazze’ye yönelik saldırıları, iki ülkeyi karşı karşıya getirdi. İran ve direniş eksenindeki bölgesel müttefikleri, bu dönemde Filistinli sivillere yönelik saldırılar nedeniyle İsrail ve Batılı müttefiklerini açık bir dille uyardı.
Nisan ayı başlarında, İsrail’in Şam’daki İran konsolosluk binasına düzenlediği saldırı sonucunda aralarında bir üst düzey komutan ve yardımcısının da bulunduğu yedi kişi hayatını kaybetti.
Saldırıdan iki hafta sonra İran, 120’den fazla balistik füze, 170 insansız hava aracı ve 30’dan fazla seyir füzesiyle birlikte İsrail’e dönük bir saldırı başlattı. Saldırı sonucunda İsrail’in bazı bölgelerinde küçük hasarlar oluştu.
İran’la İsrail arasındaki bölgesel rekabet, İsrail’in uzun yıllardır İran’ın askeri noktalarını hedef aldığı Suriye’de de görülüyordu.
Reisi’nin yerini kim alacak?
İran’ın dini lider Ali Hamaney, Reisi’nin ölümü resmi olarak doğrulanmadan önce, İranlıları ülkenin liderliği konusunda “endişelenmemeye” çağırarak, “ülkenin işlerinde herhangi bir aksama olmayacağını” söyledi.
İran anayasasının 131. maddesine göre, bir cumhurbaşkanı görevdeyken ölürse, dini liderin onayıyla birinci cumhurbaşkanı yardımcısı görevi devralıyor. Bu durumda, İran’ın mevcut birinci cumhurbaşkanı yardımcısı Muhammed Muhbir, dini liderin onaylaması durumunda Reisi’nin görevini devralacak.
Birinci cumhurbaşkanı yardımcısı, meclis başkanı ve yargı başkanından oluşan konseyin 50 gün içinde yeni cumhurbaşkanını seçmesi gerekiyor.
İran’ın siyasi yapısı
Reisi’nin helikopter kazası ve ölüm haberi, cumhurbaşkanının halefi meselesi ve bunun İran İslam Cumhuriyeti üzerindeki etkileri hakkında spekülasyonlara neden oldu.
1989’da son halini alan İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 60, 113 ve 114-142. maddelerine göre, İran Cumhurbaşkanı teknik olarak dini liderden sonra “ikinci en güçlü” makama sahip. Cumhurbaşkanı aynı zamanda Devletin Milli Güvenlik Kuruluna da başkanlık eder ve Acil Durum Konseyinin doğal üyesi.
Dini liderin altındaki üst yetkili kurumlar ise sırasıyla Cumhurbaşkanlığı, İslam Şura Meclisi (Parlamento) ve Uzmanlar Meclisi. Üç makam da seçimlerle göreve geliyor.
Cumhurbaşkanlığı: İran İslam Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı, hükümetin ikinci kişisi ve hükümetin başıdır. Her ne kadar Başkan, ülkenin devlet başkanı olarak görev yapan İran’ın Dini Liderine bağlı olsa da, Başkan İran’da nominal olarak halk tarafından seçilen en yüksek yetkilidir. Anayasa, cumhurbaşkanı adaylarının niteliklerini ve seçim prosedürlerini, ayrıca Cumhurbaşkanının yetki ve sorumluluklarını “yürütme organının işlevleri” olarak ortaya koymaktadır. Bunlar arasında yabancı ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla anlaşmalar ve diğer anlaşmaların imzalanması; ulusal planlama, bütçe ve devlet istihdam işlerini yönetmek; ve Parlamentonun onayına bağlı olarak bakanların atanması bulunuyor.
Uzmanlar Meclisi: 88 üyeden oluşan bir organ. Üyeler sekiz yıllığına doğrudan halk oylamasıyla seçiliyor. Bu meclisin görevleri arasında İran’ın Dini Liderini seçmek ve görevden almak yer alıyor.
İslam Şura Meclisi: İslam Şura Meclisi, Anayasa’da belirtilen yetki sınırları dahilinde her konuda kanun çıkarabilir. Meclis, halkın doğrudan ve gizli oyla seçilen temsilcilerinden oluşur. Parlamentoda şu anda 272 sandalye bulunuyor.
İslam Şura Meclisi ve Cumhurbaşkanı, kabinenin yanı sıra üst meclis olan Anayasa Koruma Konseyi’nde atamalar yapıyor. Bu atamalar, dini liderin onayından geçmek zorunda. Devrim Muhafızları, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi ve Başsavcılık atamalarıysa doğrudan dini lider tarafından yapılıyor.
Devletin tartışmasız üstün yetkileri, dini liderin makamında bulunuyor. Dini lider, hükümetin yürütme, yasama ve yargı organları üzerinde hem manevi hem de dünyevi tam yetkili yetkilere sahip.
Dini liderin sadık hizmetkarı
Dini Lider Hamaney, anayasal olarak zaten çok güçlü olan makamının giderek cumhurbaşkanlığı makamını gölgede bırakmasını ve bu makamı devletin baş idareci makamına indirgemesini sağladı.
Yine de Reisi’yi, 1981’den Humeyni’nin 1989’daki ölümüne kadar cumhurbaşkanı görevini yürüten Hamaney de dahil olmak üzere seleflerinden ayıran şey, onun dini lider’in ideal “icra memuru”nu temsil etmesiydi. Reisi’nin ülkedeki siyasi profili ve itibarı onu tüm seleflerinden ayırıyordu.
Hamaney, 1989’da dini lider olarak göreve başlamasından bu yana, başbakanlık makamını ortadan kaldıran, cumhurbaşkanını “icra başkanı” haline getiren ve Dini Liderin “baskın” yetkilerini içeren tüm anayasa değişikliklerini denetledi. 1989’dan 2021’e kadar İslam Cumhuriyeti’nin çeşitli reformcu, ılımlı ve aşırı muhafazakar gruplarının (Haşimi Rafsancani, Hatemi, Ahmedinejad ve Ruhani) tüm cumhurbaşkanları, açık veya özel olarak Hamaney’le tartışarak, görevlere “doğrudan seçilerek” geldiğini öne sürdü.
Reisi’yse bir Şii olarak ortaöğretimini Hakkani Okulu’nda tamamladı. Birçok sınıf arkadaşıyla birlikte yargıçlık ve dini liderlerin atanmasından sorumlu Uzmanlar Meclisi’nde üyelik görevi alan Reisi, Devrim Muhafızları’ndaki ve İslam Cumhuriyeti’nin güvenlik-istihbarat aygıtındaki dini liderin temsilcilerinin atamasını yaptı.
Ruhban sınıfından gelen Reisi, bu açıdan Hamaney’in her zaman arzuladığı bir “hizmetkar” oldu.