Franz Kafka hakkında neler biliyorsunuz? Dönüşüm’ün yazarının acılar ve tuhaflıklarla dolu kısa hayatı ve çarpıcı eserleri ile tanışma vakti!
1883 yılında Prag’da doğan Franz Kafka 20. yüzyılın başında yüzyılın önde gelen yazarları arasında yer aldı. Eserlerinde günlük yaşantıyla olağanüstü olayları bir araya getirerek okuyucularını insan doğası, siyaset ve toplum üzerine düşünmeye davet etti. Ne yazık ki Kafka’nın yaşamı pek çok yönden sarsıcı öyküleriyle aynı kaderi paylaştı.
Gelin usta yazar Franz Kafka’nın hayatı, eserleri ve mirası hakkında bilmeniz gerekenlere göz atalım.
Franz Kafka Hakkında Bilgiler
1. Franz Kafka Daima Edebiyata Tutku ile Bağlıydı
Franz Kafka, henüz çok küçük yaşta derin bir okuma macerasına başladı. Üniversiteye gittiğinde Yunanca, Fransızca, Yidişçe ve Çekçe ve elbette anadili Almanca metinleri kolaylıkla okuyordu. En sevdiği yazarlar arasında tarihe geçmiş iki isim vardı: Fyodor Dostoyevski ve Johann Wolfgang von Goethe. Genç Kafka ise o zamanlar edebiyatın bu duayenleri listesine adını yazdıracağından habersizdi.
Üniversite eğitimine Kafka ilk olarak kimya bölümünde başladı. Ancak çok geçmeden hukuk bölümüne geçti. Bu geçişin nedeni belki de hukuk derslerinin daha uzun sürmesiydi. Böylece gerçekten ilgi duyduğu dersleri (Alman çalışmaları ve sanat tarihi) alabilecek, yazmaya vakit ayırabilecekti.
2. En Ünlü Kitabı: Metamorfoz (Dönüşüm)
Kafka’nın öyküler hem tanıdık şeyler bulabileceğimiz hem de yabancısı olduğumuz dünyalarda geçer. Nitekim Kafka öykülerini bu denli derin kılan da gerçeklik üzerine kurulu oluşlardır. Her bir yazıda ya karakterler, mekânlar ya da anlatılan durum, bir şekilde gerçek hayatla ilişkilendirilmiştir. Ancak her zaman ayaklarımızı yerden kesecek bir dönüm noktası taşır bu öyküler.
Örneğin en meşhur kısa öykülerinden biri Metamorfoz’da (Dönüşüm) bunu görmek mümkündür. Bu öyküde Kafka sıradan bir hayat süren, satıcı bir adamın bir gün yatağında uyanıp kendini açıklanamaz bir şekilde hamamböceğine dönüşmüş olarak bulmasını anlatır. Ancak öyküdeki diğer her şey gayet normal görünmektedir. Adamın ailesi şok geçirmiştir gerçi, ama dünya sıradan seyrini sürdürür sonuçta. Hatta adamın kendisi bile insanî algılarını geri kazanır. 1912’de kaleme alınan eser, 20. yüzyılın en önemli eserlerinden biri kabul edilmiştir. Eser, insanlığın ne anlama geldiğini sorgulamaya davet eder okurları.
Kafka realizm ile fantastik arasındaki dengeyi ustaca kurmayı başarmıştır. Bu da okuyucuları dünyayı yeniden değerlendirmeye zorlar. Bu gerilim sayesinde Kafka inziva, vahşet, cesaret ve dönüşüm gibi kavramları ele alır.
3. Kafka İş Hayatının, Yazın Dünyasını Etkilemesine İzin Vermezdi
Yazmak Kafka için öyle çok şey ifade ediyordu ki bu eylemi bir çeşit ibadet olarak nitelendiriyordu. Ve iş dünyası gibi gereksiz bir şey de asla yazarlığının önüne geçemezdi.
1907 yılında bir sigorta şirketine girdi ve burada hiç mutlu olmadı. Uzun çalışma süreleri, yazı masasına oturabilmesi için ona pek az vakit bırakıyordu. Bu nedenle yalnızca bir yıl sonra bu işten ayrıldı. Onun yerine devlet sigorta dairesinde işe girdi. Öğlen 2’ye kadar çalıştıktan sonra tüm öğleden sonrasını yazılarına ayırabiliyordu artık. Bu durum, ayrıca daha sonra ürpertici ve çetrefilli yazılarına da ilham kaynağı olmuş olabilir. Çünkü yeni görevinde endüstri işçilerinin uğradığı yaralanmaları inceliyordu. Yani pek çok kopuk parmak, zedelenmiş organ ve ezilmiş bedenle çalışıyordu.
4. Çevresinde Hep Onunla Hemfikir Olan Kişiler Vardı
Okuduğu yıllarda Kafka bir dizi yakın arkadaş edindi. Bunların çoğu konuşmalar yapan, okuma grupları kuran, kitap ve sanat hakkında tartışan bir edebiyat topluluğundandı. Arkadaşlarının çoğu da nitekim daha sonra önemli yazarlar arasında yerini aldı: Max Brod, Felix Weltsch, Franz Werfel, Oskar Baum, Ludwig Wider. Üniversite yıllarından çok sonraları bu grup “Yakın Prag Çemberi” adıyla tekrar toplandı.
Kariyerine başladıktan sonra Kafka’nın sosyal çevresi de şehir boyunca genişledi. Kısa sürede en önemli yazarlar, şairler ve oyuncularla tanıştı. Bunların arasında Kafka gibi Prag Yahudi topluluğuna üye olan Albert Ehrenstein ve Otto Pick de bulunmaktadır.
5. Kafka’nın Dili, Okuyucuları Büyük Sorgulamalara Teşvik Ediyor
Kafka’nın öykülerini yorumlamanın pek çok yolu vardır. Metamorfoz’un devasa böceğinin ne anlama geldiği, Ceza Sömürgesi’ndeki işkence aletinin veya Dava’daki tanımlanamayan suçun ne olduğu biz okuyuculara kalmıştır.
Benzer şekilde Kafka’nın dili de okuyuculara birçok alternatif yorumun kapısını aralar. Örneğin Metamorfoz’daki yaratığı ifade etmek için Ungeziefer kelimesini kullanmıştır. Çoğu İngiliz çevirmen bunu “böcek” veya “haşere” olarak çevirir. Ancak Alman dilbilgisinin doğası gereği Kafka, en önemli sözcükleri inanılmaz uzunluktaki cümlelerin sonuna yerleştirmiştir. Bu etki; okuyucuyu daima tahmin etmeye, meraklanmaya ve mümkün olan en uzun şekilde düşünmeye mecbur bırakır.
Bu dil ustalıkları ne var ki bazen çeviriyi olanaksız kılmaktadır. Yine de bireysel dünya düzeyinde olsa da Kafka okuyucularını her zaman bir merak hâlinde tutmaya çalışmıştır.
6. Siyaset ve Din, Kafka’nın Hayatında ve Yazı Dünyasında Önemli Bir Etkiye Sahipti
20. yüzyıl başlarındaki önemli siyasi olaylar Kafka’nın düşünce dünyasını besledi. Tsar’ın devrilmesi ve Rus komünizminin ortaya çıkması özellikle önemliydi. Hele de Doğu sosyalist bloku döneminin kilit noktası hâline gelecek bir yerde yaşayan bir yazar için. Bu siyasi durumun, Kafka’nın eserleri üzerinde derin etkileri olduğu çoğunluk tarafından kabul edilse de araştırmacılar hâlâ bu etkinin tam anlamıyla ne olduğu üzerine tartışıyor. Kimileri hikâyelerin, Batı kapitalizmini oyuna aldığını düşünüyor, kimileriyse bunları sosyalist ideolojiye bir saldırı olarak değerlendiriyor. Yine hatırlatmak gerekir ki Kafka’nın eserleri daima bir tartışma konusu olmuştur.
Yazarın Prag’da Almanca konuşan bir Yahudi olarak yaşadıkları, henüz küçük yaşta geniş bir kültür aralığına maruz kaldığını gösterir. Kendisi her ne kadar ateist olsa da Yahudi kökleri nedeniyle Yidiş yazarlar arasında anılmıştır. Özellikle Amerika adıyla yayımlanan ilk romanı Yidiş tiyatrosundan esinlenilmiş ve aile, miras, toplumsal kabul gibi kavramları sorgulamıştır.
7. Yaşamı Kötü Bir Hastalıkla Geçmişti
Birinci Dünya Savaşı sırasında Kafka cesurca orduya katılmak istemişti. Ama birtakım sağlık sorunları nedeniyle bu isteğini gerçekleştiremedi. Bunların en kötüsü, 1917 yılında teşhisi konan veremdi. Bu durum öyle kötü hâle geldi ki sonunda işinden erken emekli olmak zorunda kaldı. Kafka, kalan yıllarını çeşitli tıbbi tedaviler ve terapilerle geçirdi.
Ne var ki çektiği acılara rağmen Kafka yazmayı hiç bırakmadı. Bu süre içinde kız kardeşinin çiftliğinde, onun bakımı altında sayısız kısa öykü kaleme aldı. Durumu daha da kötüleşince Viyana yakınlarında daha gelişmiş bir sağlık kuruluşuna kaldırıldı. Nitekim burada hayata gözlerini yumdu.
Kafka’nın 1924 yılındaki vefatının önemli bir nedeninin açlık olduğu düşünülüyor. Hastalık, yutmayı çok güçleştirdiği için yazar, bedensel besin ihtiyacını karşılayamıyordu. Kafka’nın son öyküsü de bu hasta yatağında kaleme alınmıştı: “Aç Sanatçı” Bu öyküde Kafka, günlerce yemek yemeden yaşayarak kalabalıkları çevresine toplayan bir sanatçıyı anlatır.
8. Yazar Ayrıca Zihinsel Sorunlarla da Mücadele Etti
Fiziksel hastalığının yanı sıra Franz Kafka ayrıca pek çok akıl sağlığı sorunu da yaşadı. Analistler, yazarda sınır kişilik bozukluğu ve psiko-fizyolojik uykusuzluk, yeme bozukluğu ve hatta şizofreni olabileceğini öne sürüyor. Uzmanlar, bu rahatsızlıkların belirtilerine ilişkin ipucunu yazarın kalem üslubundaki kişisel verilerinde ve en yakınlarından edindikleri anekdotlarında sürüyor. Kişisel yazılarında Kafka 20. yüzyılın başlarında intihar etmeyi düşündüğünü kabul eder. Öykülerinde de ölümün derin bir yer kapladığı görülür.
Dahası, Kafka kendi eserlerinin büyük bir kısmını yakmıştır. Hasta yatağındayken de arkadaşı ve editörü Max Brod’dan kalan tüm eserlerini yok etmesini ister:
“Günlükler hâlinde arkamda bıraktığım her şey, tüm yazılar, mektuplar (benim yazdıklarım ve aldığım cevaplar), çizimler yakılıp yok edilsin.”
Brod, Kafka’nın bu vasiyetine kulak asmasa da yazarın derin bir işe yaramazlık ve hiçlik hissi içinde olduğunu acı şekilde görmüştür.
9. Yaşamı Boyunca Pek Tanınmayan Yazar, Ölümünden Sonra Ün Kazandı
İyi bir yazar ve ilginç bir kişilik olmasıyla arkadaş çevresi tarafından hayranlıkla karşılanıyordu. Buna rağmen Kafka’nın eserleri, yaşadığı yıllarda pek değerli görülmemişti. Bu, muhtemelen eserlerin %90’ının yanması ve pek azının yayımlanmasındandı.
Ölümünün ardındansa dünya Kafka’yı tanımaya başladı ve ünü 20. yüzyılın ikinci yarısında hızla yayıldı. Öyküleri tüm dünyada yayımlandı ve kırktan fazla dile çevrildi (zor da olsa). Mirası öyle büyük önem arz ediyordu ki onun üslubunu belirten Kafkaesk terimi; genelde sürreel, tekinsiz durumları veya olayları tuhaf bir kalemle ifade eden metinler için kullanılmaya başladı.
Kafka özellikle memleketi Prag’da takdir görüyor. Kentte yazara ait iki anıt heykel ve bir de 2005’te açılıp yazara ve eserlerine adanan Kafka Müzesi bulunuyor. Bunun yanı sıra kentte her yıl 10 bin dolarlık, hatırı sayılı bir itibar getiren Franz Kafka Ödülü veriliyor.
10. Franz Kafka Muhtemelen 20. Yüzyılın En Etkili Yazarıydı
İlginçtir ki bu kadar önemli biri olmasına karşın Kafka öyle her yerde anılan bir yazar değildir. Aslında ona gönderme yapılan bir satır bulabilmek nadiren mümkün oluyor. Onun yerine fikirleri ve biçemi, başka yazarlara ilham vermeyi sürdürüyor. Sonraki pek çok yazar ve sanatçı, Kafka’nın varoluşçu sorgulamalarını ve özgün görüşlerini kendi eserlerine uyarlamıştır. Böylelikle okurlar, kendi değer yargılarını gözden geçirmiş ve farklı bakış açılarıyla tanışmıştır.
Yani Kafka bir bakıma okur nesillerini kendi görüşlerini yeniden değerlendirmeye zorlamış, edebiyat yoluyla dünyaya yepyeni pencereler açmıştır.
Kaynak : Kayıp Rıhtım – Rabia Elif Özcan