DOLAR
EURO
STERLIN
FRANG
ALTIN
BITCOIN

Dr. İsmail Sarp Aykurt, ‘Gazete Fikir’de yazdı: “Voleybolumuzun çoklu sendromu…”

Yayınlanma Tarihi : Google News
Dr. İsmail Sarp Aykurt, ‘Gazete Fikir’de yazdı: “Voleybolumuzun çoklu sendromu…”

Çukurova Bülten Genel Yayın Yönetmeni ve araştırmacı-yazar Dr. İsmail Sarp Aykurt, Gazete Fikir’deki yazılarına devam ediyor.

Bu kez son dönemde tartışmalarıyla da gündemde yer alan ve bu akşam 2024 Paris Yaz Olimpiyatları’nda güçlü rakip Brezilya ile bronz madalya maçına çıkacak Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı’nı kaleme alan Aykurt’un yazısının tamamı şu şekilde:

Nereden kendimize edindik bilmem ama en eski ve küstah özelliklerimizdendir; meyve veren ağacı taşlamaktan haz alır, taşlamakla da yetinmeyiz. Kendi kendini birçok konuda “uzman” ilan eden envai çeşit insanın tuhaf yorumlarını ve ölçüsüz eleştirilerini sorgulamaksızın dinler, gaza gelmek için sebep arar sonrasındaysa hemen bir “günah keçisi” belirleriz.

Ancak çoğu zaman bu eleştirilerimiz, bildiğimizden de değil, kültürsüzlüğümüzden ileri gelir. Ama ne yazık ki bizler için bunu da idrak etmek öyle kolay değildir. 

Çünkü idraktan önce “kabul” gelir. Biz o aşamada genelde elenir, tura veda ederiz.

İşte, Türkiye Kadın Milli Voleybol Takımı’nın başına gelen de bunun bir benzeri olmuştur. Şu zamana kadar kolektif bir spor branşında Türkiye’nin kazandığı en müstesna başarılara ulaşmış takımımızı karalamak, kötülemek ya da motivasyonlarını dağıtmak konusunda topyekün bir çabaya girişmek başka nasıl açıklanabilir ki?

Olimpiyat oyunlarına 2012 ve beşincilikle yetindiğimiz 2020’den sonra üçüncü kez katılım gösteren voleybol takımımızı hırpalamak konusunda gösterdiğimiz özeni az daha ilk maçta bir mağlubiyetle ödeyecek ve belki de turnuvada yarı finale gelemeden veda edecektik. 

Pekala olabilirdi de…

“BİZ BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜK”

Olimpiyatın ilk karşılaşmasında, maça tutunmamız ve kendimizi bulmamız uzun zaman aldı. İlk maç öncesi yaşanan “sosyal medya” kavgaları, İlkin Aydın ile Melissa Vargas arasında olmayan bir gerilim başlığı yaratılması ve  geçmiş tarihli bir video ile olayın provoke edilmesi, ne zaman alındığından bağımsız olarak ve her ne kadar bir sporcu için hayal kırıklığı olsa da muhtemel bir teknik kararla İlkin Aydın’ın olimpiyat karşılaşmaları öncesi Tuğba Şenoğlu’na tercih edilmesi Türk sporunun doğal kriz döngülerine uygun olarak gerçekleşiyordu.

Ancak 2-0 geriye düşen milli takımın ardından gösterdiği reaksiyon, karşılaşmanın ilk setinde seçilen moralsiz simaların, ifadelerin ve vücut dillerinin yerine gelen dinamizmi müjdeliyordu. Keza, bir süredir kaybetmediğimiz Hollanda’yı yeniden alaşağı etmek sonraki maçlara bir enerji aktarımı anlamına da gelecekti.

Ya sonra ne oldu?

Kaybedilen ilk iki sette ortaya konan hatalar, kolektif sporun kolektif sonuçlarından ayrıştırılarak ve bireyleri hedef alarak servis edildi, ortaya anlamsız ve fakat “normalleştirilmiş” bir Galatasaray-Fenerbahçe gerilimi çıkmış oldu. Gerilim, yeni olmasa da dozaj dikkat çekiciydi. Galatasaraylı voleybol sporcusu İlkin Aydın hakkında sanki daha önce Milli takım içerinde hiç oynamamış, 2018 Akdeniz Oyunları’ndan bu yana emek göstermemiş vb. gibi bir algı yaratılarak “torpil” tartışmaları başlatıldı. 

Futbol taraftarlığının kiri voleybol parkesine aktı; futbolun gerilimi voleybolun gündemini belirledi.

Bazı “gazeteler” aynen şöyle yazıyordu haber başlıklarına:

“Torpille kadroya giren İlkin Aydın sıfır çekti. Fileye girip rakibe sayı verdirdi. ‘Kübalı olmasın’ dediği Vargas sayesinde kazandı”

 

Tüm bunlar, karşılaşmalar devam ederken oldu ve voleybolcuların birbirleri arasındaki uyum, arkadaşlık ortamı, dayanışma ve moral motivasyon gibi son derece önemli unsurlara akıllara ziyan bir “bilinçle” zarar verildi. 

Futboldaki rekabet ve savaş atmosferi, doğrudan taraf olmayan özneler olmasına rağmen voleybolcuların hedef alınmasına kadar vardı.

Utanmasalar, voleybolcularımızı birbirlerine düşüreceklerdi… 

İkinci maçında Türkiye, Dominik’e kaybetseydi “Filenin Sultanları” ünvanına da halel getirilir miydi bilmiyorum ama her zamanki gibi “kazanmak” kimi şeyleri ertelemiş oldu. Ta ki yarı finale çıkıp çıkmayacağımızın anlaşılacağı ve 3-2 kazanmayı başardığımız Çin müsabakası sonrasına kadar…

DUBLAJA KİM GİRECEK?

İlk kez olimpiyat oyunlarında yarı final gördüğümüz, madalyaya ilk kez bu kadar yaklaştığımız anda dahi voleybolcuları hedef alan sosyal medya trollerinin ya da gerçek kişilerin amaçlarının siyasi ve ideolojik yönleri de var elbet.

Bir diğer örnek ise adeta kanıksanmış durumda. Ebrar Karakurt’a saldırmakta beis görmeyen kimi trollerin “Ebrarsız” galibiyet tebriği bir anksiyetenin semptomu olsa gerek. Ancak dediğim gibi bu tepkiler siyasi ve bunun temelsiz olmadığı da açık. Ebrar’ın sosyal medya hesabından ilgili trole “lavuk” diye cevap vermesinin getirdiği haz bir yana olayın başka boyutları da mevcut. Ebrar Karakurt’un kimliği ve kişiliğinin hedef alındığı, “Ebrarsız” bir milli takımın telkin edildiği bir siyasi anlayışın tetiklediği trolcü eğilim, voleybolcuların “cumhuriyetçi” tavırlarını da hedef alıyor. 

 

Bu nedenle “ilgili trolün”, Ebrar hakkındaki “İslam düşmanlığının bir sembolü haline geldiği için yaygarası çok yapılıyor ama milli takımda olmasa milli takım hiç bir şey kaybetmez. Zaten performansı yerlerde. Hatta milli takım siyasi polemiklerin ortasına düşmekten kurtulur. Ebrar milli takıma zarar veriyor” sözleri bahsi geçen bakış açısıyla irdenlenmeli.

Bu nedenle, Ebrar’ı “provokatör” olmakla suçlayarak milli takıma zarar vermeye çalışmak ve bunu “kutluyorum” laubaliliğiyle yapmanın sporla ilişkisini kurmayı ve sonra da Ebrar hakkında “suç duyurusu” yapmayı marifet sanan trollerin muhasebesini yapmayı size bırakıyorum.

Ve ekliyorum, İtalyan çalıştırıcı Santarelli’nin eşi Monica De Gennaro’nun formasını giydiği ülkesi İtalya karşısında “özellikle kaybettiği ya da kaybedeceği” iddiasının konuşuluyor olması ise bizim kültürel bir ekol olabilme hayalimizin de sınırları olabileceğini gerçekten de gösteriyor.

Öte yandan yarı final maçı öncesinde, “Söyleyecek çok şey var ama yarı finali bir oynayalım, sonra konuşalım. Her şeyi bilenler lütfen biraz sabretsinler. Bu takımın yarı final ve finalini beklesinler. Biz bu hakaret ve küfürleri hak etmedik!” diye konuşan Türkiye Voleybol Federasyonu (TVF) Başkanı Mehmet Akif Üstündağ’ın siteminin ise bronz madalya müsabakasının ardından gündemde yer almaya aday olduğunu ve yeni tartışmaların sırada beklediğini şimdiden duyurmak gerekli.

“VELEYBOLDAN” VOLEYBOLA: BİZ NEYİN ÜLKESİYİZ?

Türkiye voleybolu, özel olarak ise kadın takımımız bu başarılara çok kolay yoldan ulaşmış değil. Çok daha önceden izlediğimiz ve küçük ya da genç kategorilerde yer alan bu isimlerin tamamı da önemli jenerasyonların nadide bir seçkisini oluşturuyor. Farklı kulüplerden gelen sporcular, milli takım kategorilerinde küçük yaşlarından itibaren yer alıyor ve bu, bir ahengin de oluşmasını sağlıyor. 

Yani, bu başarılar rastlantısal ya da sıradan olgular değil. 

 

Ancak yine de voleybol ya da herhangi bir spor branşında bir ekol haline dönüşmek istiyorsak, bundan fazlasını yapmakla mükellefiz. Bir kupa ya da madalya seremonisinden bahsetmiyorum. Ülke olarak, amiyane tabirle “sporcu fabrikasına” dönüşmek, kız ve erkek sporcu adaylarının elinden tutup onları yetiştirecek okul ve akademiler açmak, onları bilimsel ve kültürel olarak geliştirecek, yeteneklerini ölçümleyebilecek yeni araçlar geliştirmek ve ülkedeki gençlerimizi keşfedecek, onların da kendisini gösterip ifade edebileceği eşitlikçi platformlar ve yetkin, adil bir eğitim anlayışı yaratmak vb. kastettiğim ekolleşmenin de ilk adımı olacak.

Bu açıdan baktığımızda, hala “voleybol topuyla futbol oynayanlarımız” ve “lisede beden eğitimi dersleri kaldırılan” yeni nesil için eksik yönlerimiz olduğu açık. O nedenle, eskisine oranla gelişme göstermiş olsak da biz henüz bir voleybol ülkesi değiliz. 

Aslında herhangi bir spor dalının ülkesi olmaktan bile uzağız. 

 

Voleybol popüler hale geldikçe, “maçtan maça” (özellikle kadınlar) izleyen ancak ülke liglerini ya da voleybol iklimini takip etmekten uzak kalan, sporun tesisleşme, örgütlenme ve toplumsallaşma özellikleri dar bir ülkede sıkışan insanlar olduğumuz da aşikâr değil mi?

Mehtap abla

Ancak bu bir “kırılmayla” değişecekse, Türkiye Kadın Voleybol Milli Takımı bu sürecin en önemli parçası olacak.

Direksiyonda onlar varlar…

Bu takımın yarattığı etki ve bıraktığı iz, buna eşlik eden nice sayısal başarı, 2024 Paris ile bambaşka bir şekilde anılmaya aday artık. Bu nedenle gruptan sonra bu kez de yarı finalde bizi 3-0 ile geçen İtalya ile yaptığımız ikinci karşılaşmanın ardından bronz madalya maçımız da her açıdan zor geçecek.

Ama gerçekten de madalyayı ıskalamak neyi değiştirir ki başardıklarımız yanında?

Aşağıdan gümbür gümbür gelen yeni bir jenerasyonumuz bile var. Hali hazırda devam eden Avrupa Şampiyonası’nda, ilk üç maçını da kayıpsız atlayan 20 Yaş altı Kadın Milli Voleybol Takımı’mız gelecek için ümit veriyor. 

Bu, aynı zamanda yeni hedefler için de yol gösterici olacak.

KAZANMAK YA DA KAYBETMEK: “BÜTÜN MESELE BU DEĞİL”

Pek kimse bilmiyor. Ancak Paris 2024’te voleybol branşında yalnızca kadın takımımız ve teknik ekibimizle temsil edilmiyoruz.  Ayrıca Uluslararası Voleybol Hakemimiz ve aynı zamanda Trakya Üniversitesi Kırkpınar Spor Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurper Özbar da Olimpiyat Oyunları’nda yer alıyor. 

Özbar, olimpiyat oyunlarında yer alan ilk kadın voleybol hakemimiz oldu.

İtalya’ya gelirsek…

İtalya çok formda olduğunu yeniden kanıtladı. Biz ise sakin kalıp, gerilimi iyi yönetemedik.  Her ne kadar setlerin tamamında iyi mücadele etsek ve bir kopuş yaşamamış olsak da sonunu getirmek mümkün olmadı. Voleybolda moral ve sakin kalmak oldukça önemli. Bizim gibi gerilim dozajının anormal derecede yüksek, yerli ve milli sabotaj girişimlerinin sayısız olduğu bir atmosferde parkeyi de yönetmek kolay olmuyor elbette.

Ancak bu maçı unutmanın tam da zamanıdır. Bu defa gerçekten de Brezilya maçıyla tarihimizin en kritik sınavlarından birini vereceğiz ve bu olimpiyatlarda bronz madalya kazanmak için olacak.

Karşılaşma öncesinde takımımız  FIVB Dünya sıralamasında 3 numarada yer alıyordu, dünkü karşılaşmalar ise sıralamayı değiştirdi. ABD hem finale hem de sıralamada üstümüze çıktı; biz ise 4’üncü sıraya geriledik.

Önemi yok, bu sıralama oldukça hareketli ve değişken. Biz, sosyal medyada dolaşan, klavyeye ya da telefon tuşlarına her eli değenin istisnasız  atıp tuttuğu bir kaos ikliminde, “kültürsüzlük” tortularının ötesine geçmeyi denemeliyiz ve bu kez süreci iyi yönetmeliyiz.

Kadın voleybolcularımız ise her şeyin ötesinde alkışlanmayı ve övgüyü çoktan hak etmiş durumda…

En ufak kuşku yok, sporcularımızın takım sporlarında bunları bize yaşatması, bize hayal kurdurtması ve gündemde kalmayı başarması alacakları madalyanın önünde olmayı her zaman sürdürecek.

Çukurova