
Serbest Kürsü – Barış Daldal
Zamanın hançerlediği adalet, bir asırdır halkın sırtında paslı bir urgan gibi sallanır. Harap sarayların gölgesinde yükselmiş sömürü düzeni, her yeni günde daha da derinleştirir açlığı, yoksunluğu, çaresizliği. Lakin zulmün şerbetini içmeye mecbur sanılanlar, sabır kasesini çoktan kırmıştır. Onlar ki, alın teriyle yoğrulmuş bir milletin sessiz çığlığıdır: İşçi sınıfı.
1 Mayıs, ne sıradan bir takvim yaprağıdır, ne de mevsimlerin yaldızlı geçişi… 1 Mayıs, tarih dediğimiz o dev aynasında yankılanan bir hak arayışıdır. Gömleği terden ıslanmış, gözleri güneşe hasret yoksulun, zincirlerini kırmak üzere sokaklara döküldüğü bir niyaz günüdür. Her adım bir isyan, her slogan bir yakarıştır. “Bu düzen değişecek” denirken, yalnızca bir umut dile getirilmez; bir yemin tutulur, bir devrim çağrısı fısıldanır toprağa.
Her “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” nidası, tarihin tozlu arşivlerinden bugüne uzanan bir ahittir. O sözlerde yalnız bugünün kahrı değil, geçmişin bedelleri ve geleceğin hesabı vardır. Bu düzen, karanlığı kutsal bellemişlerin düzenidir. Ve işte o karanlık, her 1 Mayıs’ta bir kıvılcımda yanmaya başlar.
Saraylardan yükselen dalkavuk sesleri sustuğunda, meydanlarda yankılanan gerçek söz kalır geriye: Ekmek, onur ve hürriyet. Emekçinin yumruğu yalnızca bir öfke değil, çağın nabzıdır. Ve bilinir ki, o yumruk indiğinde, mazlumun boynundaki tasmalar parçalanacaktır.
Çünkü 1 Mayıs, yalnızca hatırlamak için değil, hatırlatmak içindir: Bu dünya, çarkı döndürenin değil, çarka ezilenindir.
Prof. Dr. Naci Görür yeniden işaret etti: “İki fay da kırılırsa…”